12 Kasım 2014 Çarşamba

Bisiklet Kask Onarımı


İşte derdim yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü üzere kaskın içindeki süngerler. Yaklaşık 1,5 yıldır kullandığım Prowell F4000R kaskım. Her kullanımda yoğun bir tere maruz kalıyor tabii. Bu da zamanla kaskın içindeki parçaları zedeliyor. Süngerleri parçalanmak üzereydi. Çözümü basit. Aldım elime iğne ipliği, iç süngerlerin hepsini ince ince diktim. Bütün açılmaları kapattım böylece.




Daha sonra süngerlerin sabitlendiği cırtlardan bazılarının söküldüğünü fark ettim. Onlar daha önce de sökülmüşlerdi ve japon yapıştırıcısı ile  yapıştırmıştım. Kısa vadeli bir çözüm olmuş belli ki. Bu sefer plastik yapıştırıcı ile yapıştırdım. Sağlam oldular gibi.




Bu iki işlemin de ne kadar sağlam oldu, şu an bilemiyorum. Kullandıkça göreceğim. Eğer bir bozukluk olursa buraya yazarım.

10 Kasım 2014 Pazartesi

Eğitim-Sen: Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

Eğitim-Sen'in 8 Kasım 2014'te düzenlediği Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği konulu konferanstan yetişebildiğim kadarıyla aldığım notlardır..

Konuşmacı: Eğitim-Sen eğitmeni Ayşegül Duman.

Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

Topluma göre Cinsiyet Farklılığı = Toplumsal Eşitsizlik

Kadın ve erkek olmak bizlere öğretiliyor. Kadın erkek eşitsizliği tarihsel bir gelişim sürecidir. Örneğin; Bir lise açılışı. Kurdeleyi kesenler hep erkek ama makası getiren her zaman güzel, alımlı bir kadındır.

Erkek güçlüdür, kadın duygusaldır.
Erkek aile reisidir, kadın sevecendir..

Kadın erkek eşitsizliği iş sektöründe de oldukça yaygın. Örneğin; kadınlar tarlada çalışırlar ama kendi tarlaları olduğu halde para kazanmazlar. Bütün geliri erkek alır, erkeğin parayı istediği gibi harcama özgürlüğü vardır.
Ya da eski dönemlere bakarsak, kadınların terfi konusunda hep ikinci plana atıldığını biliyoruz.

Cinsiyetçi iş bölümü özellikle aile içerisinde boy göstermekte. Örneğin ev hanımları dışarıda bir işte çalışmadığı için daha çok zamanı var gibi görülür ama genelde kadınlar daha çok çalışırlar.
Kadının dışarıda bir işte çalışması ise çoğu zaman erkeklerin onayına bağlıdır..

Toplumsal cinsiyet çocukken bile peşimizi bırakmıyor. Bir kadının hamile olduğunu ve çocuğunun cinsiyetinin dün belli olduğunu düşünün. Hemen başlar odasının düzenlenmesi, kıyafetlerin, oyuncakların alımı.. Oğlan çocuğuysa mavi kıyafetler alınır; arabalar, tabancalar alınır oyuncak olarak. Kız çocuğuysa pembe kıyafetler; barbi bebekler alınır..

3-6 yaş civarlarına gelince yaşları oğlan çocuklarına çeşitli el hareketleri, küfürler öğretilir. Ama kız çocuğu bunları yapamaz. Çünkü kız çocuğu kibar olmak zorundadır.

Küfürler de çoğu zaman cinsiyetçi küfürlerdir. "Ananı sikeyim, amına koyayım, orospu çocuğu" gibi gibi.. Neden hep kadınlar üzerinden dönüyor bu küfürler? Afedersiniz, neden bir "piçin dölü" denmiyor?

Ataerkil kapitalist düzende erkekler kadınların bedenleri üzerinde de hakimiyet kurmak isterler. Çocuk doğurmayan kadına "eksik" gözüyle bakarlar. Bugün ülkemizde de bunu sıkça görüyoruz. Birkaç hafta önce "hamile kadın sokakta dolaşmaz" dediler, ondan önce "kürtaj cinayettir" dediler. Bir kadın tacize ya da tecavüze uğradığı zaman hakimler "ama kolu açıkmış, beli açıkmış, degajesi görünüyormuş, etek giymişmiş" dediler.. 13 yaşında bir çocuk onlarca kişinin tecavüzüne uğradığı zaman "rızası varmış" dediler..

Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

"Erkek" kelimesi daha çok cinsiyeti ön plana çıkardığı için "Oğlan" kelimesini kullanmak -18 yaşını geçmemiş cinsiyeti kız olmayan çocuklar için- toplumsal cinsiyet karşıtlığı noktasında önemli bir kavramdır.

Okul kitaplarındaki yazılar ve resimler toplumsal cinsiyeti destekler niteliktedir. Kitaplardaki resimlerde erkeklerin meslekleri vardır, kadınlar evde çocuk bakarlar. Anne yemeği yapar, masayı hazırlarken baba işten çıkmış, eve gelir..

Eğitimde toplumsal cinsiyeti eşitliğini sağlamak için 6 öneri:

1- STK'ların yaptıkları araştırmalar dikkate alınmalıdır. Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi'nin bu konularda yaptığı çalışmalar mevcut ama malesef kimse dikkate almıyor.

2- Sınıflarda oyun köşelerinin karma bir şekilde oluşturulması da büyük önem arz ediyor. Bir köşeyi oğlanlar için futbol köşesi, diğer köşeyi kızlar için evcilik köşesi yapmak başlı başına bir ayrımcılıktır. Bütün oyunlar bütün çocuklar içindir..

3- Okul koridorlarında hep birilerinin resimlerini görürüz. Genelde de padişahların ya da büyük mimarların.. Ve hepsi de erkektir. Neden bir Türkan Saylan ya da bir Marie Curie yok?

4- "Kadın" kelimesini kullanmalıyız. Dil kullanımı da büyük önem taşımakta.

5- Öğretmen öğrenciler için her zaman bir rol modeldir. Bir erkek öğretmenin örneğin gelenekselden çıkıp da siyah yerine kırmızı bir pantolon giymesi, öğrenciler arasında da "ben de kırmızı pantolon giyebilirim" düşüncesi yaratabilir. Ya da eskiden kız çocuklarının pantolon giymesi garipsenirdi, pantolona erkek kıyafeti olarak bakılırdı. Böyle bir durumda bir kadın öğretmenin okula oantolon giyip gelmesi, çocuklardaki bakış açısını geliştirebilir.

6- Özellikle ilkokullarda gördüğümüz meslek tanımlarında, meslekleri cinsiyetlere göre ayırmamalıyız. Bir kız çocuğu da başbakan ya da cumhurbaşkanı olmayı istediği zaman erkek arkadaşları "kızlardan başbakan olmaz" dememelidir. Bu algıları ortadan kaldırmalıyız.


Konuşmacıdan kitap önerileri: İnsan Nasıl İnsan Oldu, Ateşle Oynamak, Mülksüzler...

________________________________________________

Yazarın notları:

Konferans konuşmacısı Ayşegül Hanım'ın üslubunu beğenmediğimi söylemek isterim. Her 3 cümlesinden birinde erkeklere giydiren bir üslubu sanıyorum ki feminist olmayan kimse sevmez. Feminist olduğunu kendisi de belirtti. Feministlere karşı bir antipatim yoktu ama Ayşegül Hanım'dan sonra bir önyargı oluştu bende malesef.

Yukarıda yazmadım ama konuşmasının bir noktasında "Kendi cinsiyetimizi seçme hakkımız yoktur" diye bir cümle kurdu ki o an neyse ki orada bir trans yoktu dedim içimden. Daha sonra bir başka katılımcı arkadaşla bunun tartışmasını yaşadılar zaten; Ayşegül Hanım'a cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliğini anlatmaya çalıştık..

Bu konularda ilk kez böyle bir etkinliğe katılan birisi için yeni bakış açıları üretilmesi adına "kısmen" faydalı olabilecek bir konferanstı..

5 Kasım 2014 Çarşamba

Kadın Olmak Üzerine

Bundan böyle dışarı çıkarken yüzüme değil, vajinama makyaj yapacağım. Çünkü ne kıymetli bir şeyse kendileri; benden, düşüncelerimden, hislerimden, kaşımdan, gözümden daha fazla ilgi ve itibar görüyor. Zannedersin hazine saklı dibinde, ne varsa artık onda herkes önce onu merakta. Ne kadar akıllıymışsın, ne kadar güzelmişsin, ne kadar ağzın laf yapıyor, hayatın neresindesin hiçbir önemi yok, önemli olan iki bacağının mesafesi ne kadar sürede açılacak, yatağa giden yolda ne kadar zorlayacaksın şartları.

İlk sınandığın yer bu garip ilişkiler silsilesi işte, kadın olmanın ağırlığı daha ilk günde dikiliyor karşımıza, hem korunaklı olman lazım hem gerektiğinde korunaksız, hem bir gizem kutusu olmalısın hem gerektiğinde alabildiğine açık seçik, hatta öyle her yerini göstermemelisin ama dekolte vermezsen de olmaz. Gerektiğinde bir porno yıldızı kıvamında, gerektiğinde el pençe divan durmayı bilmen gereklidir.

Ailelerimizin, ebeveynlerimizin aman kızım sakın! baskıları bir yandan, bir yandan sevgililerimizin "ama öpmezsem olmaz ki, bir kereden bir şey olmaz ki" naraları, bir yandan toplumun o dayanılmaz baskıları eşliğinde büyümek öyle çokta kolay olmadı hiçbirimiz için. Kadın denilen varlığa öğretilenler ile ondan istenenlerin arasında ki uçurum, bizi zamanla anlaşılması güç, içinde farklı karakterler barındıran varlıklar haline getirdi sanırım. İşte tam burada ufacık bir örnek vereyim size, kaçınızın kulağına fısıldanmadı şu yazacaklarım, evde ev hanımı, yatakta fahişe, dışarıda hanımefendi olmalısın, af buyurun da kadın nasıl çarpışmasın bu durumda kendi içinde, bu durum karşısında bir süre sonra nasıl karışmasın hayatlarımız birbirine.

Kadın bir yandan kendi hormonları ile bir yandan bilinçaltına üstüne her yerine yerleşmiş yargıları ile bir yandan sağdan soldan gelen istekler ile hayatı bir yerinden tutmaya çalışıp, karşı cinsle ilişkilerini ayakta tutmak için yırtınır deyim yerinde ise. Gün gelir ya düzenli bir ilişkinin içinde bulur kendini ya da artık çoluk çocuğa karışma vakti gelir ve başka anlaşmazlıklar dikilir karşısına.

Kadın iş yerinde erkeklerle boğuşacak kadar cevval, annelik görevlerini yerine getirirken hassasiyetin dibine vuracak kadar yufka yürekli, hayat arkadaşına karşı dünyanın en seksi kadını, mutfaktaki hüneri aşçılarla yarışacak kadar iyi, arkadaşları için 4 kulağa sahipmiş gibi iyi bir dinleyici, şifreli kasaymış gibi iyi bir sırdaş olmalıdır. Bütün bunları yaparken cilt bakımını, manikürü, pedikürü, ağdayı unutmamalıdır, dip boyası gelmeden olaya müdahale etmeli, hayat arkadaşı sıkılmasın başka kadınların koynuna yılan gibi süzülmesin diye değişiklikler yakalamalı fanteziler üretmelidir ve tüm bunları yaparken yorulmamalı, hayıflanmamalı, söylenmemeli ve dik durmalıdır. Bu karmaşanın içinde hepimiz bilmez miyiz bir süre sonra hayatımızda ki adama çocuğumuz gibi davrandığımızı ya da kız arkadaşlarımıza bile hayat arkadaşımıza yaptığımız gibi kapris yaptığımızı ki bunlar en küçük çarpışmalarımızdır.

Sonuç olarak, benim tüm bu yazarken yorulduklarımın içinde, vajinamızı sakınma çabaları, aşkımızı koruma harekatları, ailemizi koruma iç güdüleri ile biz kadınlığımızdan çekiyoruz, kadınlığımız bizden!

Kaynak: "UKÜ* İtiraf" adlı Facebook grubundan 2011 yılına ait bir alıntı..

*Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi