Bugün bu güzel İstanbul'un insanları benim için ikiye ayrıldı; çevik kuvvet polisleri ve normal insanlar.. Naçizane hükümetimiz halkından o kadar korkar olmuş ki, 5-10 kişinin belli başlı yerlerde bir araya gelmesini kendileri için potansiyel bir tehlike olarak görür olmuşlar. Kahraman polis ile önlerini kesmiş, grup tarafından gelen ilk itiraz ile TOMA'yı hazır etmişler.. Evet, bugün bütün bunları yaşadım. Bir fark ve bir eksik ile. Bisikletliydik ve sayımız 150-200 arasıydı.. Bugün(24 Ağustos 2014) Hollanda'dan bir kadın geldi İstanbul'a. İsmi Funda, Funda Müjde. Engelli bisikletiyle, elleriyle pedal çevire çevire 4.000 km'yi devirdi ve geldi buraya. Kendisine İstiklal'deki Hollanda konsolosu tarafından konsoloslukta bir karşılama töreni hazırlandı. Bizler de Funda ile Galeria AVM önünde buluşup sahil yolundan doğru Taksim'e gitmek üzere yola koyulduk.
Eminönü
Son derece temiz bir şekilde geçti bu yol. Hatta Taksim'e varana kadar trafik polisleri bizlere destek amaçlı eskortluk bile ettiler. Ve artık hükümetin korktuğu, ilk yok etmek istediği simgenin içerisindeydik; Taksim Meydanı. Amacımız İstiklal Caddesinin sol tarafından doğru 2'şer 3'erli ilerleyerek Oda Kule'nin karşısındaki Hollanda Başkonsolosluğuna ulaşmaktı. Lakin bizi ilk karşılayan Hollanda konsolosu değil, çevik kuvvet ekibi oldu. Bu karşılamayı bir incelik olarak görüp kendilerine teşekkür etmek isterdim. Ancak amaçları bizi İstiklal'e sokmamak olunca söylemek istediklerim pek de tatlı sözler olmadı. Karşımızda bir çevik kuvvet seti, bizler itiraz ediyoruz, itirazımız sonucunda ikinci çevik kuvvet grubu yan tarafımıza yanaşıyor, arkamızda ise TOMA, bugün benim için BİMA(Bisikletlilere Müdahale Aracı). Bize alternatif yol gösteriyorlar(Şişhane yönüne ilerleyip Oda Kule içerisinden geçmek) ve bizim de amacımızın protesto olmaması ve tatsızlık istemememiz bu öneriyi kabul etmemizi zorunlu kılıyor. Türkiye'ye hoş geldin Funda Müjde ! Nihayetinde bu yoldan varıyoruz konsolosluğa. Arada bombacısı da kaynar mı, teröristi de dalar mı diye bakmadan hepimizi sorgusuz sualsiz içeriye aldılar. Zafer ve teşekkür konuşmaları yapıldı, eğlenceye geçildi ve bu şekilde günü bitirdik.
Bisikleti ulaşım aracım olarak kullanmaya başlayalı çok değil, bir yıldan biraz fazla oldu sadece. Hayatta farklı bir alana yöneldikten, o alanın içine girdikten sonra insan fark ediyor bazı problemleri.
Bisiklet sporunda ülke olarak ne kadar geride olduğumuzu, bisiklet kültürünün yerlerde gezindiğini ancak kullanmaya başlayınca anladım. Bisiklet yolunun gerekliliğini, akşam vakti bisikletimle otobüse binemediğim zaman hissettim. Kimi insanların güldüğü, kimi muhafazakar kesimin ayıpladığı kısa bisiklet taytımın önemini, sıradan bir şortla 40 km yol yapınca anladım. Mazgalların kapaksız oluşunun tehlikesini, içine düşmemek için otomobil yolunun ortasına kadar girmek zorunda kalınca fark ettim.
Şu an Türkiye'de anonim sporlar diye adlandırabileceğimiz futbol, basketbol, voleybol gibi sporlar kadar profesyonel anlamda bir gelişmişliği yoksa bisikletin, işte sebepleri bunlardır; bisiklet yollarına park eden araçlar, bu yolu transit yol gibi kullanan motosikletliler, "Kör değiller ya, düşmezler herhalde" denilip açık bırakılan kanalizasyon kapakları; otobüse valizler/çuvallar alınırken sıra bisiklete gelince şoförün "Yük aracı değil bu" diye karşılık vermesidir...
6 gün süren bisiklet turum boyunca toplam 380 km yol katettim. Bu yol boyunca birisi İngiliz olmak üzere sadece iki tur bisikletçisi ile karşılaştım. Daha fazlasıyla karşılaşmayı umardım. Bisikletin tatil beldelerinde sahil şeridi boyunca gezmeye yarayan bir araç olmasının ötesini isterdim. Maalesef daha çok yolumuz var...
*6 Ağustos sabahı Yenikapı'dan feribot ile Yalova'ya geçtim.
Yalova içi gayet iyi. Oldukça sakin bir memleket yaz mevsimi olmasına rağmen. Bisikletle sahil yolundan biraz gittikten sonra "Ben buraya yerleşirim olm" dedim :)
Yalova Sahili
Yalova'dan çıktıktan sonra çok sıkıcı bir yola geldim. Etrafı çorak arazi olan, birkaç inşaatıyla tozlu bir yol. Çok geçmeden kısa ama dik bir yokuş ile boğuştum. Yendim tabii ki. Ardından tahminimce 4-5 derece olan uzun bir yokuşu tırmandım. Ve artık inme zamanı. Bu kadar çile yeter. Uzun bir iniş ile keyiflendik. 63 km'yi gördüm. Önüme kamyon çıkmasaydı 70'i de görürdüm herhalde. Daha sonra bir uzun yokuş daha. Gerisi standart inişli-çıkışlı bir yoldu.
Dipnot:Hızı biraz severim. Lastiklerim asfaltta gayet iyilerdir ve kaza yapmayacağıma inandığım yerlerde ellerim frenlerden kaçar :) ÇINARCIK - ERİKLİ YAYLASI 06.08.2014
Erikli Yaylası Yolu
Erikli Yaylası Yolu
Yola tatlı bir köyün içinden geçerek başladım. Uzun da bir yoldu. 4 km neredeyse hiç rampa çıkmadan gittim. Hatta bir zaman sonra "Bu nasıl yayla lan, yayla dediğin yüksekte olur. Ben hala rampa çıkmadım" dedim. Lafın ağzıma tıkılması fazla sürmedi. 4 km'nin ardından yokuşlar başladı; hiç bitmeyen yokuşlar. 5.-6. km arasında bir çeşmeye rastladım. Dikkat edin, 11. km'ye kadar başka çeşme yok. 7. km'ye kadar molasız çıkmayı başardım ama artık gücüm tükenmişti. Üstelik rüzgar karşıdan esmeye başlamıştı. Kalan 5 km'nin yarısını yürüyerek, yarısını da sürerek geçtim adeta. Yokuşu görmediyseniz gördükten sonra bana hak vereceksiniz. Son 1 km ise inişli çıkışlı güzel bir yoldu. Dinlendim o bölümde.
Erikli Yaylası - Çifte Şelale
Yaylaya vardım. Doğrusu hiç de hayal ettiğim gibi değilmiş ama olsun. Güzel bir şelale var burada ve ben şu an o şelalenin az ötesinde, derenin kenarında, çadırımdayım.
ERİKLİ YAYLASI - ÇINARCIK 07.08.2014
Dünkü tırmanış beni bayağı bir yormuş. Yayladan çıktıktan sonraki 1 km'lik çıkış bile beni zorladı. Ardından iniş başladı tabii. En az 6 km'lik kesintisiz bir iniş. Fren yapmaktan parmaklarım yoruldu. Hidrolik freni çokça aradım bu bölümde. Yaklaşık da yarım saat sürdü inişim.
ÇINARCIK - ARMUTLU 08.08.2014
Armutlu
Tırmanış olacağını biliyordum zaten. Yaklaşık 10 km'lik bir tırmanış oldu. Ancak yayla yolu kadar dik olmadığı için o kadar yorulmadım. Son 4 km çok güzel bir inişti. Şarkılar söyleye söyleye indim. Yolun 10. km'sinde bir çeşme var. İnsanlar su ihtiyacını oradan karşılıyor genelde. Armutlu'ya kadar bir daha çeşme yok. Bu yolun asfaltı da kötü sayılırdı. Sık sık yola girmek zorunda kaldım. Armutlu'yu pek beğenmedim. Buranın belediyesi uyuyor gibi geldi bana. Oturup dinlenebileceğim bir yer bulamadım.
Armutlu
Oturup dinlenebilmek için bir ağacın altına oturdum. Bir süre sonra 40'lı yaşlarında bir ağabey geldi. Bisikletten açtı muhabbeti. Nereden geldin, nasıl geldin, nereye gideceksin vesaire konular. Daha sonra tüm çileyi başlatan o soruyu sordum: "Buralarda 1-2 saat dinlenebileceğim bir park falan var mı?". Adamla beraber gittik, oturduk bir yere. Dinlenmek için fena bir yer değil ama adam susmuyor bir türlü. Bira içiyor bir yandan da. Yola çıkmayacak olsam ben de devirirdim bir şişe ama işte, güvenli sürüş mevzuları... 2 saat kadar güç bela dayandım adama, sonra dedim "benim vaktim geldi, ben gidiyorum." Öyle kurtuldum elinden. Tarif ediyorum: Adı Yusuf. 45 yaşında. 1.75 boylarında, hafif kel. Dikkatli olun.
ARMUTLU - BÜYÜKKUMLA 08.08.2014
Sahil yolundan gelmeye devam ettim. Bu sahil yolunun bir kötü yanı var. Her durağa uğramak zorundasın. Büyükkumla'ya gelebilmek için Narlı'ya girmek gerekiyor örneğin. Çıktığın yokuşları inip tekrar çıkıyorsun yani. Bu yolda çeşme falan yok. Narlı'da var sadece. Büyükkumla'ya varmadan 500 metre kala benim gibi bisiklet tura çıkmış bir kadınla karşılaştım. 22-23 yaşlarındaydı diye tahmin ediyorum. İngiliz'miş ve İstanbul'a gidiyormuş. Bu şekilde geçen bu kısa sohbetin ardından vedalaştık ve ben artık Büyükkumla'dayım.
Büyükkumla
Büyükkumla güzel bir yermiş. Neredeyse bir Armutlu kadar kalabalık. Küçüklü büyüklü marketleri var. Plajında duş yeri yok ama. O canımı sıktı. Bir zeytinliğe kurdum çadırımı. İyi sayılır. Zemin çimenlikti, rahat ettim.
BÜYÜKKUMLA - KURŞUNLU 09.08.2014
Gemlik/Bursa
Bu mesafe oldukça kısa. Yaklaşık 2 saatte geldim buraya. Gemlik'e bağlıymış zaten galiba. Son 5 km'de yağmura yakalandım. Hava bugün kapalı burada. En şiddetli anından kurtulamadım ama son demlerindeyken bir otobüs durağına sığınabildim. Burası geçtiğim yerlere kıyasla daha küçük bir belde. Ama girişteki evlere bakacak olursak bayağı bir beyaz yakalı var burada. Denize girebildim burada. Oldukça güzeldi. Bundan sonra yeni bir yağmura yakalanmazsam Trilye'de ya da Esence'de kalacağım.
KURŞUNLU - TRİLYE 09.08.2014
Mudanya/Bursa
Kurşunlu-Altıntaş Köyü-Mudanya-Kumyaka ve şimdi de Trilye'deyim. Mudanya'da da biraz dinlenme fırsatım oldu. Sahilde gölge bir çimenlik bulup 1 saat kadar uzandım. Kumyaka, Trilye'den az daha ufak ama bana daha güzel göründü. Eski Roma şehirlerini andırıyordu, limanıyla ve yerleşim şekliyle. Zaten M.Ö.ki dönemlerde onların da elinden geçmiş buralar. Yol fena değildi ama Mudanya'dan sonra hiç çeşme göremedim.
Kumyaka
Şu an saat 6. Yavaş yavaş kamp yeri bulsam iyi olur, şu an oturduğum Gamze Çay Bahçesinden kalkıp. Zira hesap da kabarıyor giderek. İşin sıkıntılı yanı, çadırımı kuracağım net bir yer göremedim. Bir benzinlik ve sahilde birkaç ufak park var sadece. Yer aramalıyım. Benzinliğin az ötesinde bir çeşme var. Kıyafetlerimi orada yıkamayı düşünüyorum. Hatta belki kafamı falan da orada yıkayabilirim..
Trilye
TRİLYE - YENİKÖY 10.08.2014
Şu an Bursa'nın Karacabey ilçesinin bir köyündeyim. Gerçi pek köy gibi değil. Geniş ve uzun bir sahil şeridi var. Binaların önlerinde bahçeleri var. Sahil şeridindeki binaların bahçeleri ise oldukça büyük. Şu an en çok sevindiğim nokta, plajda duş var. Tura çıktığımdan beri ilk kez duş alabileceğim. Buranın insanını beğenmedim. Sosyo-Ekonomik durumu orta ve altı olan, buna paralel olarak eğitim ve kültür seviyesi de düşük insanların tatil bölgesi olarak kullandığı bir yer. Mekan güzel ama insanlarını tavsiye etmiyorum.
DİPNOT:İnsanları konusunda fikrim değişmedi ama oradaki o topluma yakışmayan bir aile ile tanıştım. Çadırımı kurmak için uygun bir yer buldum. Plaj yolunun sonlarına doğru tek katlı müstakil bir ev ile bir trafo arasında kalan çimenlik bir alandı. Çadırımı trafo dibine kurmak yerine evin duvar dibine kurmak istedim, o tarafın zemini daha güzeldi. Evin bahçesinde oturan ev sahiplerine doğru giderek "Çadırımı hemen duvar dibine kursam size rahatsızlık vermiş olur muyum" diye sordum. Tahmin ettiğim gibi olumlu bir yanıt aldım ev sahibinden ancak ötesini da gördüm. Çadırımı kurarken yardıma ihtiyacım olup olmadığını, ardından karnımın aç olup olmadığını sordular. Ben ikisine de "hayır" deyip teşekkür etmeme rağmen akşam yemeklerini benimle paylaştılar. Bisikletimi de bahçelerine koyabileceğimi söylediler. Bu yüzden bu insanları oradaki toplumdan kesinlikle ayrı tutmak istiyorum.
Özellikle Eğerce'den Nilüfer Çayı köprüsüne kadar oldukça kolay geldim. Neredeyse hiç yokuş yoktu ve rüzgar arkamdan esiyordu. Asfaltı ise makul seviyedeydi. Köprüden sonra da yokuş yoktu ancak şimdiye kadar arkamdan esen rüzgarı bu kez karşıma almıştım ve bu şiddetli rüzgar beni yer yer oldukça zorladı. Üstüne üstün mola verecek bir yer de bulamamış olmam, öğlen sıcağında beni bisiklet sürmeye zorladı. Arapçiftliği Gölünün girişini kaçırdım. Bir tabela falan yoktu. Dalyan Gölünün girişi ise toprak bir yol olduğu için girmek istemedim ve yola doğruca devam ettim. Yolda karşılaştığım bir köylü, benim Karacabey'e gidip(yani geldiğim yolun 10 km'sini geri dönecektim) oradan Bandırma'ya devam etmemin daha sağlıklı olacağını söyledi. Çünkü sıradaki durağım olan Kurşunlu yolu uzun bir toprak yolmuş ve bu bisikletle oradan sağlam bir şekilde geçemezmişim. Haklı olabilirdi ama gittiğim yolu geri dönmeyeceğimi söyledim. O da bana alternatif bir yol önerdi. Köye girmeden hemen önceki köprünün oradan sola doğru sapan bir yol varmış, o yoldan gidersem yolumun 20 km kadar da kısalabileceğini söyledi. Biraz tırmanacaktım ama yapacak bir şey yok. Gerek maddi, gerekse bu bölgedeki karmaşadan ötürü Kuş Cennetine inmekten vazgeçtim.
YENİKÖY - BANDIRMA 11.08.2014
Yeniköy - Karacabey Yolu Üzeri
Yine sabah normal saatimde kalkıp yoluma çıktım. Dünkü köylü amcanın bahsettiği o dağ yoluna saptım Bandırma için. Yaklaşık 1-1,5 km kadar tırmandım ancak bu böyle olacak gibi değil. Toprak yol bitmiyor ve yoldaki taşların lastiğimi patlatması beni endişelendiriyor. Bir yandan da sinekler peşimi bırakmıyor bir türlü. Kurşunlu'nun o toprak yolundan da gidemeyeceğime göre ve benim bisikletimin uçmak ve yüzmek gibi yetileri olmadığına göre geriye tek bir yol kalıyor; Karacabey'e gitmek. Çaresiz öyle yaptım.
Karacabey/Bursa
Yaklaşık 35 km'lik Yeniköy-Karacabey yolunu 1,5 saat gibi bir sürede tamamladım. Zaten Bandırma yoluna sapacak olan ben için Karacabey'e girmekle çıkmak bir oldu. Yaklaşık 1,5 km sonra Bandırma yoluna çıktım. Sağ olsun bu noktada bir amca bana arabasıyla rehberlik etti. Ardından 39 km'lik Karacabey-Bandırma yolculuğum başladı. Asfaltı şimdiye kadar gittiğim en iyi asfalt. İlk 10 km son derece temiz, bir basımda gidilebilecek bir yol. Rampa nerdeyse hiç yok. Aralarda benzinliklerde durup sıvı takviyesi yaptım. 10 km'nin ardından yokuşlar başladı. Dik sayılabilecek yokuşları biraz benim "2 saate Bandırma'da olacağım" inadımla, biraz o temiz asfaltın kolaylığıyla, biraz da günlerin verdiği kondisyonla 24-27 viteslerde çıktım. Son çeyreğe gelindiğinde ise yaklaşık 8 km'lik bir tırmanış var. Ama rampa 1 derecelik falan. Zorlamıyor yani. Hiç de değişmiyor.
Karacabey - Bandırma Yolu
Balıkesir
Yol boyunca hayvan ölüsü görmekten sıkıldım ben. Bazı hayvanlar o kadar ezilmiş ki, kedi mi köpek mi olduğunu boylarına bakarak anlamaya çalıştım. Yeniköy'den beri devam eden yol kenarlarındaki büyükbaş ve küçükbaş hayvan kesimhanelerinden gelen pis koku ile bu hayvan ölüleri kokuları birleşince insanın midesi kalkıyor... Bandırma tabelasını gördükten sonra da biraz tırmandım ve bu iş bitmiştir.
Bandırma/Balıkesir
Burada beni uzaktan-yakından tanıdğım çok iyi arkadaşlarım karşıladılar. Benim halimdeki gezgin bir bisikletçinin en büyük ihtiyaçlarını karşıladılar; duş ve yemek. Biraz da çay. Şimdi İstanbul'a dönüyorum. Kış turculuğunu pek sevmem. O yüzden bu senelik sanırım bu kadar. Seneye görüşmek üzere.. Tura Dair Tavsiyeler Bölümü 1- "Bana bir şey olmaz" demeyin, mümkün olduğunca öğlen sıcağında sürmekten kaçının. Ben son iki gün öğlen sıcağında sürmek zorunda kaldım ve beşinci günün sonunda başım biraz ağrıyordu. Herhalde kafamda kaskım olmasa güneş çarpmasından daha kötü sonuçlar doğabilirdi.
2- Bu kavurucu sıcaklarda bisiklet sürülecekse güneş kremi olmazsa olmaz. Yoksa üçüncü gün kendimizi bir hastanede yanık tedavisi görürken buluruz. Ben öğlene doğru sürüyordum kremimi. Öğlen sıcağında mola verdiğim, dolayısıyla güneşten kaçındığım için bir kere sürmek yetti. Ancak son iki gün öğlen sıcağına kalınca kremi bir kere sürmenin yetmediğini farkettim. Yani özellikle öğlen sıcağında süreceksek bisikleti, ya yüksek faktörlü bir krem olacak ya da günde iki defa süreceğiz.
3- "Delikanlı adam pişik kremi kullanmaz" gibi laf salatalarına gerek yok. Bir süre sonra gerçekten ihtiyaç duyuluyor. Üstelik benim turum kısa sürdü, 6 gün sadece.. Daha uzun süreli tura çıkacak arkadaşlara haydi haydi gerekli.