8 Eylül 2014 Pazartesi

BTWIN Ayakkabı ve SHIMANO Pedal Testi

SATIN ALMA AŞAMASI

Bir süredir aklımda olan bisiklet ayakkabısını ve pedalını almak için en sonunda MarmaraForum'daki Decathlon'a gittim. Her gittiğimde 1,5-2 saatten önce çıkmışlığım yoktur. Tam stres atmalık bir mekan. Eldeki bütçenin durumu da göz önünde bulundurulduğunda gidip de öyle kanguru derisi bilmem ne ayakkabılar alamayacağım belliydi. Seri sonu gelmiş, numarasından 1-2 çift kalmış ayakkabılara bakmaya başladım. Nihayetinde B'TWIN RR3 dağ bisikleri ayakkabısı aldım.


Bu ayakkabıya her ne kadar içim ısınmasa da başlangıç ayakkabısı niyetiyle aldım işte.

Ardından pedal reyonuna geçtim. Pedal konusunda başlangıçlık bir durum olacağını düşünmediğim için düzgün bir pedal almak istedim. Kalitesine kıyasla düşük fiyatlı olduğunu tahmin ettiğim SHIMANO M520 kilitli dağ bisikleti pedalını aldım.


TEST AŞAMASI - 1

Dün aldığım bu malzemeleri de bugün denedim.

Yaklaşık 1 saat süren pedal antrenmanım sırasında 3 defa düştüm. İlk iki düşme sebebim, kilitli pedalın varlığına henüz alışmamış olmamdan kaynaklı, son ana kadar ayakkabımı pedaldan çıkarmamış olmam. Üçüncü düşüşümün sebebi ise, pedalın sertliğine alışmamış olmamdı. Bu yüzden bir daha ki antrenmandan önce pedalın yaylarını gevşeteceğim. Bunun amacı, daha kolay kilitleme ve çözme işlemi sağlamak. 2 ya da 3 numara alyan anahtarı ile yapılabilecek basit bir işlem bu ama iki tarafı da eşit oranda çevirdiğimize dikkat etmeliyiz. Aksi halde düzensiz alışkanlıklar oluşabilir pedal konusunda. Bu şekilde biraz kullandıktan sonra(min. 50-60 km.) kademe kademe sertleştirmeyi düşünüyorum.

Ayakkabıya gelecek olursak, 80 liralık bir ayakkabı olduğunu belli ediyor. Bu ayakkabı ile uzun yola çıkmak açıkçası beni biraz korkutuyor. Herhalde yanımda düz pedalları ve normal bir spor ayakkabı taşımam gerekecek. Çünkü kallerin ayakkabıya bağlandığı noktadaki ayakkabı tabanı bana hiç sağlam gelmedi. Bir zaman sonra çatlayacak, kırılacak gibi.. Ayrıca ayakkabının rahatlığı da pek ahım şahım değil. Birkaç aya kadar ya da bir daha ki uzun tura kadar daha iyi bir şey alabilirim.. Ayakkabının dişli bir tabana sahip olmasının faydasını gördüm. Bisikleti 1. kattan merdivenlerden aşağı indirirken ayakkabının kaymasını önledi. Yol bisikleti ayakkabısı gibi düz tabanlı bir ayakkabım olsaydı şu an kalça kırığı, kol kırığı vesaire ile uğraşıyor olabilirdim..

İkinci antrenmanın notlarını da paylaşacağım..

NOT: Bu sisteme alışmadan asla trafiğe çıkmayın. Ölümcül kazalara davetiye çıkarabilirsiniz..


TEST AŞAMASI - 2

Yaklaşık 10 gün geçti ilk testin üzerinden ve yeniden bir antrenmana çıktım. 20 km süren ve yer yer çimenlere girdiğim, küçük tepelere tırmanıp indiğim bir antrenmanın sonunda sıfır kaza ile evime döndüm. Görüyorum ki artık beyin tam anlamıyla bu yönde çalışmaya alışmış. Yani beynim artık ayağımda kilitli bir pedal ve ayakkabı olduğunun farkında, önceki gibi ayağımı son anda pedaldan çıkarmaya çalışmıyorum.. Elbette ki bu kadar antrenman, İstanbul trafiği için yeterli olmayacaktır. Çalışmaya devam. Bir sonraki antrenman şehir trafiğinde olacak..

TEST AŞAMASI - 3

Bugün(13 Kasım) ayakkabıyı ve pedalı ilk kez trafikte denedim. Avcılar'dan Marmara Forum'a(yaklaşık 20 km) gittim ve geldim. Yani toplam yaklaşık 40 km. Üstelik dönüşte yağmura yakalandım. Bunlara rağmen herhangi bir sıkıntı yaşamadım, düşmedim. Yeşilköy civarlarında yağmurun şiddeti biraz arttı ve o ara ayakkabım tepesinden biraz su aldı. Tüm sıkıntı bundan ibaretti.


Bugün trafiğe çıkana kadar trafiğe kapalı ya da trafiğin az yoğun olduğu bölgelerde 70 km civarı antrenman yaptım. Bugün de kendimi hazır hissettim ve evet, artık hazırım bu ayakkabı ve pedal ile daha uzun yolculuklara ya da daha yoğun trafiklere..

NOT: İlk testten sonra söylediğim pedalın vidasını gevşetmek işini uygun alyan anahtarı bulamadığım için yapamadım ve aynı sertlikte kullanmaya alıştım. Yine de biraz gevşek olmasının daha rahat olacağını düşünüyorum.

4 Eylül 2014 Perşembe

Türkiye'de Kadın Öldürmek, Sizi Medya Yıldızı Yapabilir !

Türkiye'de bazı programların gözdesi olmak istiyorsanız, sürekli programlara çıkıp  gündemde yer edinmeyi amaçlıyorsanız; hemen bir kadını öldürün! Şaka yapmıyorum, gayet ciddiyim. Çünkü bizim ülkemiz kadını öldüren erkeklere ceza vermez, öldürülen kadını asla korumaz; ama erkeği korur, ceza vermez hatta ve hatta onu programlara çıkartıp bir kahramanmış gibi övmeyi kendine borç bilir.

Sefer Çalınak, namı diğer kadın katili. Dile kolay 5 kere evlendi, 2 eşini öldürdü. Tüm bunların hepsi, onun bu pişkinliğine engel olmadı. Tekrardan evlenmek için programlara çıktı. Bundan birkaç ay önce Flash TV'de bir evlenme programına çıkmıştı. Kendinden emin, rahat ve iğrenç bir sırıtma vardı yüzünde. İlk eşini hoşuna gitmeyen hareketler yaptığı gerekçesiyle öldürmüştü. Yani kendinde bu hakkı görebiliyordu. Kısacası, kadınsanız yaptığınız hareketler bile erkeğin hoşuna gidecekti, aksi takdirde erkek tarafından öldürülmeye mahkûmsunuz.

İkinci eşini öldürme nedeni ise; beni öldürmeye çalışırken kendi kendine benim tarafımdan öldürülmüş bulundu diyerek, cevaplıyordu. Programdaki sunucu kadın şaşırıyor. Tüh tüh! Güya hiç haberleri yoktu ya bu adamın ilk iki eşini öldürdüğünden, nasıl da şaşırıyorlar. 2 kadın ölmüş, amaan çok mu önemli? O adam programa çıksın, sosyal ortamda herkes programı konuşsun, merak edenler programın bölümünü izlesin. Gelsin reytingler, gelsin paralar. 2 kadın öldürülmüş, çok mühim sanki. Bu karakterleri çürümeye yüz tutmuş insanlar için, öldürülen kadınların reyting kadar değeri var mı sanıyorsunuz?

Aradan aylar geçti, hiçbir şey değişmedi. Kadınlar yine öldürüldü, erkekler öldürdüğü ile kaldı. Değişen tek şey ise, öldürülen kadınlar ve öldüren erkeklerin farklı olmasıydı. Geçen cuma günü, Songül Karlı'nın Kanaltürk'te sunduğu "Songül Karlı ile Yeniden" adlı programa Yakup Kara adlı birisi çıkmıştı. Yakup Kara, eşini 43 yerinden tornavida ile yaralamış ama mahkemece "yeterli delil" yok denilerek serbest bırakılmıştı. Kadına hiç acımadan bedeninde ağır acılar bırakmıştı. Bunların hiçbir önemi yoktu yine de. Hiçbir zaman da olmadı. O kadın ölseydi de olmayacaktı. Yargı ve devlet bile "erkek" zihniyetinin en büyük destekçisi iken Yakup neden ceza alacaktı ki?

İşin asıl mide bulandırıcı tarafı ise, Songül Karlı, bir kadın olarak katilini koruyordu. Onu savunup, kadını suçlu buluyordu. Karlı, erkeğin yaptığını meşru göstermek adına kadını biraz daha eziyordu. Kadın için: "Gecenin 02.00'sinde eve gelen kadınla nasıl başa çıkacaksın? Gece hayatına nasıl alışır evli bir kadın, anlamıyorum. Bir yıl boyunca nasıl sabrettin? Yeniden Müslüman olmamız lazım" diyordu. Yani, kadınsanız yine, eve geç gelmeniz 43 yerinizden tornavida ile saldırıya uğramanız ve bunun meşru görülmesi demekti. Peki, Karlı zihniyetine göre düşünürsek, sürekli evlerine geç giden erkekleri ne yapacağız? Kadınlar da ellerine tornavida, bıçak ya da başka delici aletler alıp sürekli geç gelen eşlerine mi saldırsınlar? Tabii onlar erkek değil mi? Bu nasıl bir mantıktır? Hoşnut olmayan hareket yapınca öldür, eve geç gelince öldür, birine gülünce tartakla, dekolte giyerse tecavüz et. Bir kadın olarak bunu söylerken hiç mi vicdanın sızlamıyor anlamıyorum. Üstelik, "adama?" beyefendi demek de neyin nesidir? 'Siz çok beyefendisiniz, kadını süper hastanelik etmişsiniz, elinize sağlık' deseydiniz bir de. Hadisenin komik tarafı da aklınca kadını, eve geç geliyor diye dinden çıkmış gibi gösteriyor. Toplum için kadının linç edilmesi lazım ya dinden iyi malzememi olurdu= Tekrar Müslüman olmamız lazımmış(!) Dinden çıkma nedenimizin suçu bile kadınlara yüklendi ya size pes bile demek yetmez. Aklınız, vicdanınız, kalbiniz çoktan iflas etmiş.

Elbette birçok kadın platformu başta Songül Karlı olmak üzere, kanalı ve yayını RTÜK'e şikâyet ettiler. Kanalın önünde protesto yaptılar. Buna rağmen daha bir hafta olmadan, bu sefer de başka  bir programda Seda Sayan, kadın katili birini çıkarmış ve twitter da "dünya onu konuşuyor" diye, bir katile  önemli bir konum sağlıyordu. Affedersiniz de insanlar iki kadını öldürmüş, 5 kere evlenmiş ve bir daha evlenmek isteyen birinin neyini konuşacak? Çok güzel öldürmüş, iki tane yetmez, bir daha evlendirelim bir daha öldürsün mü diyelim?  Bu kişi insanın sabır taşını zorlamaktan başka ne işe yarar? Başı dik, yaptıklarını gururla anlatırken onu dinlememizi mi bekliyor Seda Sayan?

Seda ablamız, bu ülkede güçlü kadın figüründe çok defa adı geçen bir insan. En iyi anne diyenler de var. Sistemin ve zihniyetin ne kadar  kokuşmuş olduğunu göremiyoruz  artık. Kadın düşmanlarını ödüllendiriyoruz üstelik. Mehmet Ali Erbil, her programında kadınlar üzerinden bel altı sözler sarf etse de yolda gören kadınlar, fotoğraf çekmek ister. Herkes hayranlık besler. Seda Sayan da öyle değil mi? Gerçekçi olalım biraz.
Erkekler, zaten işlerine gelen bu sistemin, en önde bayrak tutanı olma  görevini zevkle yaparken kadınların da buradan kendine pay biçmesi ya da desteklemesi daha büyük sorun haline geliyor. Bir kadın, nasıl olur da kendi katilini kahramanlaştırır ki? Başka bir kadını dövdüyse, yarın seni de dövebilir. İleride, seni taciz etmeyeceğinin garantisi var mı? Nasıl olur da öldürülen kadınları suçlu ilan edip, öldürülenleri översiniz? Akıl tutulması yaşıyor insan.

Eğer, direkt "Peki, erkek karısını neden öldürür?" diye sorarsanız, zaten kadının bir hatası olduğuna kendinizi inandırıp buna kılıf uydurarak erkeği savunmaya girişirsiniz. Üstelik katil birine "Bu kadar güler yüzlü bir katil gördünüz mü?" demenizin de hiçbir açıklaması olamaz. Bu olayı hafifletmektir. Tepkileri azaltmaya çalışmak, katile özgüven ve rahatlık vermektir.

Peki, Seda Sayan'a bendeniz cevap vereyim. Erkek neden mi öldürür?

Kadın, boşanmak istediği için erkek tarafından öldürülür.
Kadın, eşi tarafından aldatılınca, evini terk ettiği için öldürülür.
Kadın, eski eşiyle bir sokak başında denk geldiği için  öldürülür.
Kadın, eşine evde hizmet etmediği gerekçesiyle öldürülür.
Kadın, sesini yükselttiği zaman öldürülür.
Kadın, çalışıp kendi ayakları üzerinde durmak istediği için öldürülür.
Kadın, dekolte giyerse öldürülür, mini etek giyerse öldürülür.
Kadın, bir gece sokakta tek başına yürümek isterse de öldürülür.
Kadın, eve geç gelir öldürülür, hoşnut hareketler yapmazsa da öldürülür.
Kadın, erkek aldattın beni derse öldürülür.
Kadın, erkeğin rüyasında eşini aldattığını gördüğü için bile öldürülür.
Kadın, her gün dövüyordum bu sefer öldü denilerek bile öldürülür.

Daha sayayım mı? Hangi birini yazayım daha? Bu ülkede kadın her şekilde öldürülür kardeşim. Bazen öldüren erkekten çok kendi hemcinsleridir katilleri. Onlar öldürmekle kalmaz, öldürmekten beter ederler. Bazılarımız sadece kader der geçeriz Kaderinde ölmek varmış deriz. Her gün 2?3 kadının öldürülmesi "fıtratlarında var" der, susarız. Üstelik 3?4 yıl yer katiller. Kadının bu toplumdaki değeri budur kardeşim.  O kadındır elbet. Konuşsa edepsiz, gülse iffetsiz, ölse de değersiz.

Dip not: Biraz vicdanı olanlar 3-4 dakikasını ayırıp, 444 1 178 numarasını arayarak Seda Sayan'ı ve programını RTÜK'e şikayet etsin. Dayanışmayla, mücadeleyle kurtulacağız bu zihniyetten. Aksi halde her gün ölen bir kadına yas tutup hikâyesini dillendireceğiz.

KAYNAK: http://blog.radikal.com.tr/insan-haklari/turkiyede-kadin-oldurmek-sizi-medya-yildizi-yapabilir

1 Eylül 2014 Pazartesi

Kadınlar Plajı Bal Gibi Ayrımcılık

Bir dönem yapılan "Bayan(!) Otobüsü" tartışmasıyla aynı neredeyse. Bu uygulama yürürlüğe girseydi karşımıza çıkacak sorunlar, şimdi "kadınlar plajı"nda karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.

Kadınların "Kadın plajı" dururken karma plaja gitmeyi tercih etmesi bedenlerini sergileme meraklarının olduğu, erkek tacizine razı oldukları anlamına gelecek. Yarın bir gün karma plajda bir kadın tacize ya da tecavüze uğrarsa ve dava açarsa hakim "Kadın plajı varken karma plaja niye gidiyorsun?" diye sorabilecek, tahrik indirimine davetiye çıkaracak.

Kadın ile erkeği ayırmaya çalışmak tam anlamıyla bir inanç ve ideoloji dayatmasıdır. Muhafazakarlar, "Kadınlar Plajı" dururken karma plaja giden kadınlara dinsiz, allahsız damgasını yapıştıracak.