Kimi zaman seyahat için üşenir, zamanı ve maddiyatı bahane eder, lakin seyahat planları yapmaktan da kendimizi alı koyamayız. Finallerin ve bütlerin bittiği, iş arama arayışlarına girildiği tam da bu dönemde fırsat bu fırsat dedik. Hayatımda verdiğim en hızlı seyahat kararı bu oldu. Akşam üzeri Karaağaç'ın öğrenci cafelerinden birinde otururken bir anda "hadi gidelim" dedik.
Akşam eve geçince hazırlıklar başladı; nerelerde duralım, nerelerde kalalım, gittiğimiz yerlerde nereleri gezelim, yanımıza neler alalım vs...
1. GÜN
Edirne - Havsa
İlk olarak Edirne'den Havsa'ya gitmek üzere yola çıktık ki daha biz parmakları kaldırdığımız gibi arkadan bir minibüs şoförü nereye gittiğimizi sorup, "Geçin hadi, bu sefer benden olsun" dedi. Yarım saat bile olmadan Havsa'dan parmakları kaldırmıştık.
Havsa - Uzunköprü
Yaklaşık 5 dakika kadar beklemiştik ki, eski model bir araç bizi aldı. Yaklaşık bir saatlik bir yolculuğun ardından da Uzunköprü'deydik. Her şey yolunda gidiyordu.
Uzunköprü - Gelibolu - Lapseki
Uzunköprü'de de çok kısa bir bekleyişin ardından bizi 2-3 yaşlarında bir kızı olan karı-koca hemen ötemizde durdu. Otostop konusunda tecrübesiz arkadaşlar varsa belirteyim, bir ailenin bir otostopçuyu aldığı çok nadir görülmüş şeydir ama bizim bir avantajımız vardı. Sadece iki kişiydik birimiz kadındı. Bu rotada otostop konusunda beni rahatlatan nokta da yanımda bir kadının bulunuyor olmasıydı zaten.
Keşan'a kadar gittik ve o civarlarda bulunan bir köy kahvaltısı mekanında kahvaltı yaptık. Lakin Selimiye Camii arkasında bir hamam işletmeciliği yapan abimize, 4 kişilik bir kahvaltıya 80 lira öderken acıdım. Kendisinin de oldukça siniri bozulmuştu bu duruma ama iş işten geçmişti artık.
Tekrar yola koyulduğumuzda ise aklımızda bir soru vardı. Gelibolu'da inip gezerek mi devam edelim yoksa direkt Çanakkale'ye mi gidelim. İşte acele karar vererek yola çıkmanın ilk çelmesini burada yedik. Gelibolu ilçesi ile Gelibolu Yarımadası'nı birbirine karıştıran biz, şehitlikleri gezme ümidiyle Gelibolu ilçesinde araçtan indik. Bu Gelibolu'nun o Gelibolu olmadığını anlamamız çok sürmedi. Bir an önce feribotla Lapseki'ye geçtik.
Lapseki - Çanakkale
Yaklaşık 30 km'lik bu kısa mesafeyi de tek araç ile aşmayı başardık. Ancak öncesinde kent merkezinden uzaklaşmak için uzunca bir yol yürümemiz gerekti. Sorun yok, yol açık.
DipNot: Feribota bilet alırken kız arkadaşımın öğrenci kartını yanına almaması sebebiyle 1 öğrenci ve 1 tam bilet alarak 4 TL para ödedim. Keşke 2 öğrenci deseydim direkt. Öğrenci kartına bakan yok zaten. Diğer feribot seferlerimizde de hiç bakan olmadı ve 2 lira ile kurtardık her bir feribot seferimizi.
Çanakkale - Eceabat
Önceki akşam rota ve konaklama bilgisini çıkarırken bu bölgede tek bir camping olduğunu, onun da Eceabat'ın yaklaşık 10 km batısında, Ege denizi kıyısında olduğunu öğrendim ve orada kalacağımızı kararlaştırdık. Ancak ne yazık ki buradaki camping kapanmış ve ihalesi henüz yapılmadığı için yeni bir camping ortada yok. Benim için bu dert değildi ama ilk kez çadırda kalacak olan kız arkadaşım için ıssız bir yere kamp atmak, zehirli yılanlarla aynı kafese konmaktan farksızdı. Bundan mütevellit bir otelde kalmaya karar verdik ve Eceabat'ta Boss Otel'i bulduk. Ramazan dolayısıyla fiyatların ucuzladığını ve iki kişi ücretinin 100 TL olduğunu öğrendik. Konaklayacak yerimizi bulmuştuk bu şekilde.
2. GÜN
Eceabat - Kabatepe - Eceabat
Çanakkale'den öteye devam etmememizin sebebi belliydi; şehitlikleri gezmek. Ancak İzmir'de bir arkadaştan haber geldi ve bir an önce İzmir'e gitme kararı aldık. Ama şehitlikleri de gezmek gerekiyordu. Sabah erken saatte Kabatepe dolmuşuna binip Kabatepe'ye gittik. Oradan da otostop ile Arı Burnu'na ve Anzak Koyu'na.
Arı Burnu |
Arı Burnu |
Burayı da dolaştıktan sonra birkaç yüz metre gerimizde kalan bir yol ile yukarıya tırmanma kararı aldık.
Bizi hemen bir Anzak şehitliği karşıladı. Orada bulunan merdivenlerden de yukarıya tırmanıp daha küçük bir Anzak şehitliğine ulaştık. Buradaki manzara son derece mutluluk vericiydi. Öyle ki, yukarıya tırmanana kadar ter içinde kalan bizler, tüm bu yorgunluğu unutmuştuk.
Tepedeki Şehitlikten Anzak Koyu |
Anzak Şehirliği |
Geri dönüş yolunda ise bizi bir süt tankeri aldı ve Eceabat'a kadar götürdü.
Eceabat - Çanakkale - İzmir
Otelden check-out yaptıktan sonra feribot ile Çanakkale'ye geçtik. Oradan da otostopa başlayacağımız nokta olan Kepez'e gitmek için otobüse bindik. Kepez'de otobüsten indikten sonra yola çıkmak için kısa bir süre yürüdük ve parmak kaldırmaya başladık.
Yine çok geçmeden bir kamyon durdu ve bizi Ezine civarlarına kadar götürdü. Orada kamyondan inip yeniden parmak kaldırmaya başladık. Bu nokta sanırım en uzun süre beklediğimiz nokta oldu çünkü araçlar oldukça hızlı ilerliyorlardı ve emniyet şeridi olmasına rağmen bizi görüp karar verene kadar geçip gitmiş oluyorlardı. Yaklaşık 20 dakikalık bir bekleyişin ardından bir ticari minibüs bizi aldı.
Minibüsün şoförü Balıkesir'e gidecekmiş. Bizi İzmir-Balıkesir sapağına kadar götürdü. Yol boyunca canımız hiç sıkılmadı desem yeridir. Çünkü ya o yemyeşil dağların arasından geçtik ya da deniz kenarından. O bölgelerin doğasını gördükten sonra "iyi ki bu rotayı seçmişiz" dedik. Sapağa geldiğimizde ise teşekkürümüzü ettik ve yeni bir araç bulmaya koyulduk.
Burada da kısa bir bekleyişin ardından bir araç durdu önümüzde. Bizi yaklaşık 20-30 km kadar götürdü ve burada da yollarımız ayrıldı. Yine kısa bir bekleyiş ve güzel bir tır bize doğru yanaşır. Abimiz Aydın'a gidiyormuş. Atladık hemen. Arada düşündük, acaba direkt Aydın, Muğla falan mı yapsak diye hazır araç da varken ama sonrasında vazgeçtik ve bu keyifli yolculuğu Menemen civarlarında sonlandırdık.
Bir benzinliğin önünde dolmuş beklemeye başladık. Hedef Karşıyaka. Uzun bir bekleyişin ardından benzinlikteki pompacılara sorduk ki Menemen'den Karşıyaka'ya dolmuş yokmuş. Ve ne güzeldir ki tam ben bu soruyu sorarken benzinlikten çıkan bir araç da kız arkadaşıma nereye gittiğimizi sormuş. Araç da Karşıyaka'ya gidiyor olunca atladık ve arkadaş ile buluşacağımız durakta indik.
Kordon sahilinde de birer bira devirmeden olmazdı tabii. Yol muhabbetleri, biralar falan derken güzel bir günü daha bitirdik.
3. GÜN
İzmir - Kuşadası
Bu noktayı düşük maliyetinden ötürü otobüs ile geçtik ve daha önceden arayıp sorduğum camping alanına ulaştık. Çadır kampı kendi çadırımız olduğu takdirde iki kişi için 34 TL idi. Alana varınca bir de bungalowlara bakalım dedik. Alan yetkilisi de turist mantığı, bize gidip en pahalı odayı gösterdi; 160 TL. Bir de tek boş oda olduğunu söylüyor çakal. Sonra ben daha önce aradığımı ve 100 liraya da oda olduğunu söylediklerini belirtince o odayı gösterdi. Ve bu odadan da boş olanları varmış. Turizmi böyle çakallar bitiriyor işte. Odayı o gece için kiraladık ve yerleştik.
Ve soluğu hemen denizde aldık. Güneş kremlerinin inanılmaz fiyatlarından ötürü alamayışımız ile beraber, seyahatimizin çeşitli güneş yanıklarıyla zehir olmasını da göze alamayışımız, bu deniz sefasını yarım saat gibi bir sürede sonlandırmamıza sebep oldu.
Sırada akşam yemeği...
Paranın suyunu çekmeye başladığı sıralarda ve ortalama bir lokantada en ucuz tabağın 20-25 lira olduğunu görünce soluğu Migros'ta aldık. Buradan konservelerimizi ve içeceklerimizi aldık ve campinge dönüp akşam yemeğimizi yedik.
4. GÜN
Ertesi gün olduğunda ise erkenden kalkıp çamaşırhaneye gittim. Geçen 3 günün kirini vücudumuzdan attık, bir de kıyafetlerimizden atmak istiyorduk ama o da ne! Çamaşır yıkama ücreti 15 TL. Bunu bir de beyazlar ve renkliler olarak ayırırsak bana patlayacak 30 TL. Başlarım öyle işe dedim ve bungalowun küvetinde kendim yıkadım.
Ardından havuz başındaki kahvaltı alanına gidip kahvaltımızı yaptık ve check-out yapmadan önce bir de campingin havuzuna girelim dedik. Yaklaşık yarın saatlik havuz sefasından sonra ise ayrılık vakti gelmişti. Toparlanma safhasına geçtik ve yeniden otogara gidip İzmir biletlerimizi aldık.
Kuşadası - İzmir
Bu kez de başka bir arkadaşta kalacaktık. Gün boyu Bornova ve konaklayacağımız evin olduğu Buca'yı dolaştık.
5. GÜN
İzmir - Edirne
Ertesi gün ise otobüs firmasında biriken puanlarım ile aldığımız otobüs biletlerimiz ile Edirne'ye dönüşü sağladık.
Özetle...
- Kendinize birazcık bile güveniyorsanız yola çıkın. Gerisi gelir..
- "Otostop çok tehlikelidir" deyip de size yasak getirmek isteyen ebeveynuslar olabilir. Bu tür, yılda bir kere haberlere çıkan "Otostopçu genci öldürdüler" vb. haberler izleyip, dünyada bir otostopçu soykırımı varmış edasıyla karşı saldırıya geçmesiyle bilinir. Haber vermeyin, yola çıkın. Dönüşte tatil fotoğraflarını yollarsınız.
- Elbette cahil cesaretine gerek yok. Tek kadın olarak yola çıkacaksanız planlı programlı bir şekilde ve gerekli savunma tedbirlerini alarak yola çıkınız. Bir Türkiye gerçeği :(
- Avrupa gibi gelişmiş bölgelerde durum daha farklı olabilir belki ama Türkiye'de otostop geleneği yaygın olmadığı için tek erkek olarak yola çıkacaksanız tek kural var; sabır. Erkek sayısı arttıkça sabrın da artması gerektiğini unutmayınız. Biz 1E 1K yola çıktık, çok rahat ettik. Kadın, araç sürücülerinde bir güven hissi yaratıyor.
- Otellerde konaklamak isterseniz, genel olarak insanların tercih etmediği dönemleri tercih etmeniz, cebiniz için faydalı olacaktır. Örn: Ramazan ayı vb...
- Çadır kampını sevmeyen bir arkadaşınızla çadır kampı yapmaya gitmeyin. Baş belası olur sadece.
- Seyahatiniz boyunca ihtiyacınız olacak malzemeleri mümkün olduğunca yanınızda götürün. "Gidince oradan alırız" mantığı, özellikle tatil bölgelerinde önce cep, sonra beyin yakıyor.
- Son olarak, otostop çekilecek bölgede bir emniyet şeridinin bulunmasına(araçların duracak yerinin olması için) ve araçların sizi en az 100-200 metre uzaktan bile görebileceği(120 km hızla giden bir aracın yavaşlama-yüz tayini yapma-karar verme-durma safhaları için zaman kazanmak adına) bir noktada bulunmaya özen gösterin.
İyi yolculuklar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder